2015 MEB BÜTÇE GÖRÜŞMESİNDE BAKANIN SÖYLEYEMEDİKLERİ
Milli Eğitim Bakanlığının 2015 yılı bütçesi 17 Aralık 2014 Çarşamba günü TBMM genel kurulunda görüşüldü ve kabul edildi. Bu görüşmelerde Milli Eğitim Bakanı Nabi AVCI’nın konuşmasındaki bazı durumlar dikkatimizi çekti. Sendikamız tarafından dikkatimizi çeken konular aşağıda kamuoyu ile paylaşılmıştır.
Sayın Bakan “ hükûmetlerimiz döneminde özgürlükçü bir eğitim felsefesi temelinde daha esnek, sivil ve demokratik bir eğitim sistemi oluşturmak için eğitim alanının her türlü vesayetçi anlayışından, eşitlik ilkesine aykırı ve yasakçı uygulamadan arındırılması sağlanmıştır. Bu çerçevede, serbest kıyafet uygulamasından öğretmenlerimiz için başörtüsü yasağının kalkmasına, ortaöğretimde başörtüsünün serbest olmasına, 28 Şubat döneminde mağdur edilen öğretmenlerimizin mesleklerine geri dönmelerinden meslek liselerine uygulanan kat sayı adaletsizliğinin kaldırılmasına, eğitim müfredatındaki antidemokratik ifadelerin ayıklanmasına..”
Sayın Bakan “Özgürlükçü bir eğitim felsefesi temelinde” sözleriyle Eğitim Felsefesinde değil aslında genel olarak eğitimde özgürlükçü bir anlayışın temel alındığını söylemek istemektedir. Yoksa özgürlükçü eğitim felsefesi ve teorileri farklı bir alandır ve konuyla ilgili değildir. Ancak burada daha önemli bir çarpıtma söz konusudur: Özgürlüğü sadece din özgürlüğü olarak algılayan -onu da Sunni-İslam anlayışı ile sınırlandırarak özgürleştiremeyi başaramamış- bu yaklaşım, ancak bir rahibin kilisedeki özgürlüğü ile karşılaştırılabilir.
Ayrıca “vesayetçi anlayışlara son veren!” bakanlık anlaşılan vesayet ne anlama gelir, bilmemektedir. Vesayeti elinde bulunduran, yani bir başka ifade ile toplumu ve siyaseti dizayn etme, denetleme, kontrol etme gücüne sahip olan son 12 yıldır bu iktidar ve bu bakanlık değil midir? “Bir vesayeti sona erdirmek; ama yerine kendi vesayetini kurmak” Özgürlük buymuş demek?
Sayın bakan özgürlüğü ve eşitliği türban ile anlamlandırmaktadır. Özgürlük kavramının içi boşaltıldı; yerine türban anlamı yerleştirildi. TDK yakında sözlüğe de eklerse şaşmayınız. TÖS olarak biz ise “Kıyafete Özgürlük” dedik. TÖS, amaçlarında da belirtildiği gibi, her bireyin özgürlüklerden eşit düzeyde yararlanmasını savunmaktadır; özgürlüğün yalnızca bir grup ya da inanca tanınan hak olmasını reddetmiştir. Çünkü TÖS bilmektedir ki: Türbana özgürlük ile türbana mahkumiyet arasında çok ince bir çizgi vardır. Ve bu ince çizgi çok korkutucudur, bugün özgürlüğünü istediğimizi bu şeyin yarın mahkumu olabiliriz. (Bu bağlamda 12 Eylül dayatması olan “Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Çalışan Personelin Kılık ve Kıyafetine Dair Yönetmelik” uygulanabilir olmadığından üyelerimizin işyerlerine 16/12/2013 gününden itibaren süresiz olarak serbest kıyafetle gitmelerine karar verdik.)
Sayın Bakan, “Zorunlu eğitimin süresini 8 yıldan 12 yıla çıkaran eğitim reformu yine hükûmetlerimiz döneminde yapılmıştır, demektedir. Bakan yüce meclise yanlış bilgi vermektedir. 8 yıl zorunlu eğitimden sonra bu hükümet eğitimi 12 yıla çıkarmıştır; ancak bu 12 yıllık eğitim “zorunlu” değildir. Hükümet 12 yılı yani 4+4+4 sistemini ifade etmektedir. Yani bu 12 yıl eğitim “kesintili” eğitimdir.
Sayın Bakan, “Türkiye’de ortalama eğitim görme süresi 2000’li yılların başında 5,5 yıl iken 2013 yılında 8 yıla yaklaşmıştır”(7,6 yıl olduğunu söylemiştir..) Bilindiği gibi eğitimde alınan bu tür kararların sonuçları ancak 15-20 yıl sonra ölçülebilmektedir.. Bakanın övündüğü durum, 8 yıllık zorunlu temel eğitime geçişin göstergesi ve sonucudur. O da bu hükümetin icraatı değildir. Peki bu hükümetin kabul ettiği 12 yıl kesintili eğitimin sonuçlarını ne zaman görürüz 2023-2028 yılları arasında görürüz. Peki ortalama eğitim süremiz kaç yıl olur? Biz söyleyelim:11-13 yıl arası.
Sayın Bakan, “250 bin öğrenci için anaokullarında, ilkokullarda, ortaokullarda ve liselerde özel eğitim gören 250 bin öğrenci için, daha doğrusu, devlet okullarından buralara giden öğrenci için, eğitim ve öğretim kademesine göre, yıllık 2.500 Türk lirasıyla 3.500 Türk lirası arasında değişen eğitim ve öğretim desteği uygulamasının hayata geçirildiğini” söylemiştir. Devlet okulunda eğitim gören 250 bin öğrenci hükümetin bir gecede çıkardığı kanunla öğrenci başına “2500-3500 TL para vererek özel okullara kayıtları yapılmıştır. Bu durum devlet tarafından özel okulları teşvik etmek değildir; doğrudan özel okullara kaynak aktarmaktır. Özel okullar fırsat ve imkân yaratmaz; tam tersi devlet fırsat ve imkân yaratır. Zaten bu durum devletin parça parça eğitim alanından çekilmesi, diğer bir deyişle yolunu yapması, demektir. Bizden alınan vergilerin bu şekilde kullanılması kabul edilemez. Hükümet bu uygulamasını özel sektöre destek olmakla açıklamıştır. Hükümet bizden topladığı vergileri bu şekilde kullanamaz. Bu uygulamadan bir an önce vaz geçmelidir.
Sayın Bakan “Öğrencilerimize burslarımız var. İlköğretimde ve ortaöğretimde öğrencilerimize 2003 yılında 13 lira burs veriliyor aylık, 2014’te 146 lira. Hem bursun miktarı artmış hem burs alan öğrenci sayısı artmış. Burs alan öğrenci sayısı, ilköğretim ve ortaöğretimde 2003’te 101.382, 2014’te 270 bin.” olduğunu söylemiştir. 2003 yılında ilköğretimde 10.331.645 öğrenci eğitim görürken, ortaöğretim 3.023,602 öğrenci eğitim görmektedir. 2003 yılında öğrenim gören toplam öğrenci sayısı 13.355.247 iken bu öğrencilerin yüzde 0,75’ ine burs verilmektedir. Yine 2013 yılında toplam öğrenci sayısı 16.993.825 iken öğrencilerin yüzde %1,58’ine burs verilmektedir.. Yani 10 yılda burs verilen öğrenci sayısı 2 katı artmıştır. Sayın bakan bir milyon öğrenciye burs verebiliyor musunuz? Tüm öğrencilere öğle yemeği verebiliyor musunuz?
Sayın Bakan “Öğrenci sayısı itibarıyla baktığınız zaman, toplam öğrencilerimizin, ortaöğretimde okuyan öğrencilerimizin yüzde 46’5’u meslek liselerinde okuyor, yüzde 40’ı genel liselerde okuyor, yüzde 13,7’si imam hatip liselerinde okuduğunu söyledi. Sayın Bakan konuşmasında imam hatip liselerini ayrı türde bir lise olarak mecliste söylemektedir. Sayın Bakana sormak isteriz imam hatip liselerini uluslararası kurum ve kuruluşlara bildirirken hangi tür lise adı altında bildirmektesiniz? Sayın Bakanın sendikamıza cevap vermesi uzun bir zaman dilimi alabilir. En iyisi biz söyleyelim: MEB uluslararası söylemlerde imam hatip liselerini “Genel Lise” türünde nitelemektedir..
Sayın Bakan konuşmasında “şimdi bir diğer konu PISA sonuçları. Haklısınız, bütün milletvekili arkadaşlarımız da dile getirdiler, PISA’da iyi bir durumda değiliz, OECD ülkelerine göre ölçüldüğü zaman da iyi bir durumda değiliz” demiştir. Ancak buna ilişkin ne yapılacağını söylememiştir. Bu konuya ilişkin politikalarının ne olduğunu söylememiştir.
Sayın bakan Fatih Projesi ile ilgili: “İçerikte ne yapıyorsunuz? Bu kadar ‘bilgisayar’ vesaire diyorsunuz ama içerikte ne yapıyorsunuz?” diye soru sorduktan sonra Eğitim, Bilişim Ağı, EBA hakkında bilgi vermiştir. Öğretmenlere, öğrencilere ne kadar bilgisayar dağıtılmıştır. Kaç okulda akıllı tahta var. Bu güne kadar ne kadar para harcandı? Sistem ne zaman hizmete girecek…. konularında hiçbir bilgi vermemiştir. Sayın Bakan da bu konuya yabancı. Bakanlığın ne kadar harcama yaptığını bilmiyor.
Sayın Bakan “Bir de, son günlerde çok tartışılan bu şûrayla ilgili birkaç şey söylemek istiyorum” demiş ve eklemiştir: “Ayrıca bizim halk eğitim merkezlerinde açtığımız kurslar var. Buralardaki Osmanlıca, Osmanlı Türkçesi kursu gören, sertifika alan vatandaşlarımızın sayısı da 175 bin bu sene itibarıyla” demiştir. , Osmanlı Türkçesi kursuna katılan 175 bin kişi olduğunu söylüyor. 75 milyonluk Türkiye’de Osmanlıca kursuna katılan insan sayısı 175 bindir. Bu sayıdan da anlaşıldığı gibi Türk halkı Osmanlıcaya rağbet etmemektedir. Cumhurbaşkanın ve Başkanın Osmanlıca ile ilgili o söyledikleri cümlelerin bir karşılığının olmamasını bu itiraftan pardon sayıdan anlıyoruz.
Sayın Bakan,”merkezî bütçeden Millî Eğitim Bakanlığı yatırımlarına ayrılan payda 2002 yılına göre oransal olarak bir düşüş görülüyor, evet ancak reel olarak bir düşüş söz konusu değil. Kümülatif olarak 2002’de 1 milyar 281 milyon 690 bin Türk lirası olan Millî Eğitim Bakanlığı yatırım ödeneği 2015 yılında 5 milyar 494 milyon Türk lirasına yükseltilerek yüzde 328,65 artış sağlandığını” belirtmiştir. 2015 yılı bütçesinde reel düşüş olduğunu kabul eden Bakan, işine gelen verileri söylemekte diğer verileri söylememektedir. Millî Eğitim Bakanlığına ayrılan bütçenin büyük bir bölümü, yaklaşık 42 milyar lirası, yüzde 78’i sadece personel giderleri için ayrılmıştır, yatırıma, eğitimin geliştirilmesine, yeterince kaynak ayrılmamıştır ve bundan sonra da yapılacak çalışmaların da bu bütçeyle çok yapılabilmesi de mümkün görünmemektedir. Yatırımlara %8.86 bir pay ayrılmıştır. Yatırımlara ayrılan bu payla MEB yeni okul mu yapacak, ders araç gereci mi alacak; yoksa FATİH projesinde öğretmen ve öğrencilere bilgisayara mı dağıtacak?
Sayın Bakan “880 bin öğretmenimiz şu anda görev yapıyor, dedi ve ekledi, ücretli öğretmen sayısı aralık ayı itibarıyla 39 bin olduğunu” söyledi. Buna göre şu anda Milli Eğitim Bakanlığında 919 bin öğretmen görev yapmaktadır. 39 bin ücretli öğretmen çalıştırılacağına bu yıl 40 bin öğretmen alınsa ve ücretli öğretmen çalıştırma ayıbından Milli Eğitim Bakanlığı kurtulsa, olmaz mı?
Yine Sayın Bakan bazı konulardan hiç bahsetmemiştir. Öğretmen ücretlerine, öğretmenin çalışma koşullarına, öğretmen başına düşen öğrenci sayısının ne olduğuna kız çocuklarının ne kadarı okumakta? Sayın bakan bu konulara hiç değinmemiştir.
Sayın Bakan TBMM genel kurulunda MEB’e ait verilere ilişkin Milletvekillerine kitapçık dağıttıklarını söylemiştir. Milletvekillerine dağıtılan bu kitapçığın eğitimin bileşenleri olan dernek-sendika-vakıflara gönderilmesiyle birlikte ayrıca MEB’in internet sitesinde de yayınlanmasını sendika olarak istiyoruz.
Dikmen ONAT
TÖS Genel Başkanı